Bu ay yazımı spordan bağımsız yazmaya karar verdim. Yazacak çok şey var spor ile ilgili ancak nedense içimden böyle geldi ve yazdıklarımı sizlerle paylaşmak istedim.
Şehrin gerdanlığı olarak gördüğüm istasyon binası, Osmanlı döneminde yapılmış olmasına karşın, Cumhuriyetimizin bir simgesi gibi dimdik ayakta ve gelip geçen herkese göz kırpmakta. Kim bilir? kimlere tanıklık etmiş, ağırlamış ve yolcu etmişti bu güzelim mekan.
O gün istasyon önünde bankta oturup gözlem yapmaya karar vermiştim. 26 yıldır yaşadığım şehrin bu meydanını gözlemek çok farklı bir duygulanım yaşattı bana.
O gün bir anne ve kızı istasyonun yan tarafında bulunan yeşil alanda çimlerin üzerindeydiler. Anne yanındaki küçük torbalar ile ilgilenirken kız çocuğu her çocuk gibi yerinde duramıyor atlayıp sıçrıyor kendince oynuyordu. Anne torbaların içine bir şeyleri tıkıştırırken göz ucuyla da kızını kontrol altında tutmaya çalışıyordu. Trene binip binmeyecekleri konusunda bir ipucu yok gibi, sadece istasyon önünde olmaları dışında. Ancak hal ve davranışlarından bana geçen bir şeylerden uzaklaşmak istemeleriydi, sanki yaşamlarında eksik olanları tamamlamak için uzaklaşmak. Belki de, o nedenle istasyon önündeydiler. Birden dikkatim seslerin geldiği başka bir yöne kaydı. Telaşla koşturan ve bir taraftan da sırtında taşıdığı erkek ile yüksek ses ile konuşan yaşlı kadına. Bu yaşlı kadın ezile büzüle neden bir erkeği sırtında taşıyordu ki? İstasyon binasına girecekleri sırada daha genç bir kadın koşturarak geldi ve bu defa o erkeği sırtına alıp koşturmaya devam etti ve binanın içerisine girdiler. Sırtına alırken gördüğüm manzara, kafamdaki sorunun da yanıtı oldu. Erkeğin bir bacağı yoktu. İşte o an yaşamın her şeye rağmen insanlar için eksik bir yanı olabileceğini düşündüm. Tam bir yaşam yoktu. Bu düşüncelere dalmışken istasyon önündeki tüm güvercinler nefis bir dans koreografi ile birlikte havalandılar, dansları bitince de tekrar alana konarak, yemlenmeye devam ettiler.
Yaşamda böyle değil miydi? İstasyon önü gibi!
Herkes bir çaba ve uğraş içinde, eksikliklerini tamamlamak için koşturmakta. Alandaki güvercinler gibi arada bir, bizi havalandıran mutlu anlar yaşayarak tekrar rutine döneriz, yaşam, böylece akar gider.
Adana istasyon önü de böyleydi işte. Adanaca bir yorum ile yaşama devam eder gider…